6 Haziran 2021
Sinop Nükleer Güç Santrali ÇED Raporu’na karşı açılan davaya bilirkişi olarak atanan heyette, daha önce Akkuyu Nükleer Santrali’ne ‘olur’ veren, Türkiye’nin nükleer santral konusunda geç kaldığını açıklayan kişilerin olması, oluşturulan bilirkişi heyetinin ciddiyetini ve tarafsızlığını sorgulatmıştır.
Sinop İnceburun mevkiinde EUAS International ICC Merkez Jersey Adaları Türkiye Merkez Şubesi’nce planlanan proje için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Eylül 2020 tarihinde ÇED olumlu” kararı vermiştir. Bu karar sonrasında ÇED Raporu’na karşı açılmış 2 ayrı dava hala sürerken Samsun 2. ve 3. İdare Mahkemeleri, bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
7 Haziran 2021 tarihinde keşif yapacak olan bilirkişi heyeti hakkında, davacı ekoloji ve çevre örgütleri itirazlarını dile getirmektedirler.
Son dönemde karşılaştığımız bir başka yıkım projesi olan Kanal İstanbul Projesi ÇED Raporu’na karşı açılan davanın bilirkişi heyetinin de ciddiyetsiz ve taraflı biçimde oluşturulduğu, heyetteki 4 kişinin bilirkişi heyetinden çekildiği basına yansımıştı. İstifa eden bilirkişilerden birinin tehdit edildiğini söylemesi, bir başkasının Kanal ile ilgili olumlu fikirlerini kamuya açık bir toplantıda beyan etmesi, bu tip “mega projelerin” bilirkişi heyetlerinin ciddiyetsiz biçimde oluşturulduğuna da bir örnektir. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kadir Alp ve Prof. Dr. Mustafa Sait Yazgan hem Kanal İstanbul, hem Akkuyu NGS hem de Sinop NGS ÇED Raporlarına itiraz için açılan davalarda bilirkişi heyetlerinde yer almaktadırlar.
Sinop NGS ÇED Raporu’na karşı açılan davada 7 Haziran 2021 tarihinde keşif yapacak 15 kişilik bilirkişi heyetinin 7’si Akkuyu NGS ÇED Raporu’na karşı açılan davanın da bilirkişi olmuşlardır. Nükleer Karşıtı Platform’un yaptığı açıklamada “Akkuyu NGS için daha önce olumlu görüş veren, santralın temel atma süreçlerinde basın üzerinden santralı öven ve Türkiye’nin nükleer santral konusunda geç kaldığını söyleyen bilirkişilerin Sinop NGS için hazırlayacağı raporun içeriği şimdiden şaibelidir.” denilmektedir.
Tarihsel olarak…
Türkiye’de 40 yılı aşkın bir süredir nükleer santral kurma çabası devam etmektedir. Neredeyse 40 yıldır da bu çabaya karşı hayatta inat edenler “Nükleere inat, yaşasın hayat” demektedirler. Enerjide dışa bağımlılığın son bulacağı, silahlanma yarışında var olunacağı, işsizliğe karşı istihdam yaratacağı rüyası ile Türkiye 40 yıldır nükleer santral kurma argümanlarını dinliyor. Bir zamanlar ilkokul ders kitaplarında “temiz enerji” sınıfında anlatılan nükleer enerji bugün ülkemiz ve dünyamız için tehdit anlamını taşıyor.
İddia edilenin aksine dışa bağımlılığı arttırması, başka enerji kaynaklarına göre pahalı olması, santral işletme süresi tamamlandığında kapatılması ve sökümü için inşasının üç katı para harcanması bir yana; dikkat çekmek istediğimiz 2 sonuçtan daha bahsetmek gerekir. Nükleer Enerji Santrallerinden çıkan atıkların:
1) 35 yıl önceki Çernobil ve 10 yıl önceki Fukuşima’yı da hatırlayarak; sızıntı olmadan depolanması ihtimalinin çok zayıf, tehlikeli oranda radyasyon içeren nükleer atık olması,
2) İklim krizi ve küresel ısınmayı hızlandıran, ülkemizdeki planlanan projelerde denize verilecek büyük miktarda sıcak su atığı olmasıdır.
Tüm dünya ülkeleri atıkların depolanması ve bertarafının zorluğu, yüksek maliyeti nedenleriyle nükleer santrallerden hızla uzaklaşmakta, nükleer santrallerden elde edilen enerji, dünya enerji ihtiyacının 20 yıl önce %18’ini karşılarken, bugün oran %14’e düşmüş bulunmaktadır. Hammadde olarak kullanılan uranyumun çıkartılması sırasında neden olunan iklim krizi etkileri ise maliyet hesaplarına hiç dahil edilmemektedir.
İlk maddeye göre, nükleer atıkların depolanması için, özellikle deprem bölgesinde bulunan Türkiye elverişli değildir. İkinci madde konusu, enerji elde etme sırasında açığa çıkan ısı için soğutma suyu olarak kullanılan su, 250 °C sıcak su haline gelmekte, klor bulunmakta, trityum, deteryum radyoaktifler bulunma riski taşımakta ve denizlere deşarj edilen sıcak sular, Marmara Denizi’nde gördüğümüz müsilajın (deniz salyası) sebeplerinden birini oluşturmaktadır.
Enerji verimliliği ve nükleer inadı
Elektrik Mühendisleri Odası Nükleer Raporu’nda “Ülkemizi yönetenlerin nükleer santral kurmak konusunda gösterdikleri inadı % 20-30 tasarruf potansiyele sahip enerji verimliliği hedeflerinin gerçekleştirilmesinde görmek mümkün değildir. Nükleer santral kurulumu için harcanacak paranın enerjinin verimli kullanımının artırılması için kullanılması durumunda uzun yıllar, daha büyük kapasitede enerji kaynağına ihtiyaç kalmayacaktır.” denmektedir.
Ülkemizdeki enerji politikaları, tüketimi ve karı artırma hedeflidir. Bu politikaların terkedilerek tasarruf odaklı politikalara öncelik verilmesi, sanayide enerjinin verimli kullanılması için projeler ve cihazların verimliliğinin desteklenip teşvik edilmesi, elektrik tüketimini azaltan yaz/kış saati uygulamasına geri dönülmesi gerekmektedir.
Sonuç Olarak:
Toplumcu Meclis Enerji Çalışma Grubu’ndan mühendisler olarak, nükleere inat hayatı seçenlerin yanında olduğumuzu söyleyerek, bir kez daha nükleer enerji santrallerine neden karşı çıkılması gerektiğini, 7 Haziran 2021 tarihinde bilirkişi keşfi öncesinde tüm kamuoyuna açıklamayı mesleki ve yurttaş sorumluluğu olarak görmekteyiz:
- Kayıp-kaçak oranlarının azaltılması, sahip olduğumuz yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, enerji tüketiminde tasarruf ve enerji üretiminde planlama gibi yöntemlerin uygulanmadığı ülkemizde, nükleer enerji santrali kurulması için gerekçe gösterilen “enerji sorununun” gerçek olmadığı kamuoyuna daha önce defalarca kez açıklanmıştır. Ülkemizin enerji açığının bahane edilerek nükleer enerji santrali kurulmasının meşru hale getirilme çabası bu bakımdan reddedilmelidir.
- Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının dahi sürdürülemez ve bir ekolojik yıkımın üzerine kurulduğu görülmektedir. HESlerle dereler zapt edilmekte, JESler tarlaları kurutmakta, RESler ormanlık alanlarda büyük ağaç kıyımlarıyla kurulup kuş göç yollarını tehdit etmektedir. Türkiye’nin en büyük RES projesi olan İstanbul RES’i için Çilingoz Ormanı’nda Yaban Hayatı Geliştirme Sahası Alanı yarıya düşürülmüştür.
- “1 değil, 2 değil, 3 olacak” hoyratlığı ile planlanan Akkuyu, Sinop, İğneada NGS’leri aksine hammaddenin yurt dışında üretilmesiyle, yetiştirilmiş teknik elemanların kurucu şirketler tarafından istihdam edilecek olmasıyla ve her yıl muhafaza bedeli verilerek saklanması planlanan nükleer atıklar sorununun varlığıyla ülkemizin enerji üretiminde dışa bağımlılığını azaltmayacak, aksine arttıracaktır. Nükleer enerji santrallerinin kurulması ile enerji bağımlılığında Türkiye, doğalgaz yerine nükleer yakıt olan uranyuma bağımlı hale gelmiş bir ülke olacaktır. Nükleer enerji santralleri kurulum-söküm maliyeti de göz önüne alındığında üretilen elektriğin maliyeti bakımından pahalı bir teknolojidir.
- Nükleer enerji santrallerinin halk sağlığı yönünden yarattığı ciddi sorunlar, dünyada ve ülkemizde bilim insanlarınca ve meslek kuruluşlarınca geniş olarak ele alınmış ve duyurulmuştur.
- Bugüne kadar yüzlerce nükleer enerji santrali kazası yaşanmış, yirminci ve yirmi birinci yüzyılın büyük felaketleri olarak tarihe geçen Çernobil ve Fukuşima kazaları sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan yüksek seviyede radyasyona maruz kalmış ve çeşitli hastalıklara yakalanmıştır. Kazaların etkisi hala devam etmektedir. Bilindiği üzere nükleer enerji santrallerinde kaza riski yüksektir, bilimsel açıdan gerçekleşme olasılığı düşük olan tren ve uçak kazalarının aksine nükleer kazaların insan sağlığına ve çevreye karşı olumsuz etkileri sonucunda milyonlarca kişi ve geniş bir coğrafya etkilenmektedir.
- Nükleer santrallerin işletimine ve güvenilirliğine dair bir diğer önemli konu da nükleer atık sorunudur. Tüm dünyada nükleer atıklar için güvenli bir nihai mezar bulunamamıştır. Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu-2020’de bahsedildiği üzere Finlandiya’da Nihai Nükleer Atık Deposu olarak faaliyete geçmesi planlanan Onkalo Projesi’nin tamamlanması ertelenmiştir.
Son olarak, çoğunluğu mühendis olan bilirkişi heyetine sesleniyoruz: Mühendisler; sorumluluğu olmayan, etkisiz, salt rakamlarla uğraşan ve karar veren kimseler değildir. Toplumdan soyutlanamazlar. Görevimiz; dünya ve ülke kaynaklarının verimli, sağlıklı, üzerinde tüm yaşayanların sorumluluğu ile işletilmesidir, nükleer santrallerin yaratacağı tehlikeyi evdeki tüpün yaratacağı tehlike ile karşılaştıracak kadar gerici ve akıldışı politikaları dile getirenlere karşı bilimi ve aydınlanmayı savunmaktır. Eğer mesleki kamusal sorumluluğunuzu yerine getiremeyecekseniz, heyetten çekilin!
Üniversitelerdeki meslektaş adaylarımıza sesleniyoruz. Tüm yıkım projelerine onay veren, üniversitelerimizde bizlere mühendislik öğreten bu kişileri tanıyın. Derslerinizde kendilerine sorumluluklarını hatırlatın, sorgulayın. Neoliberalizmin insanı, doğayı değil; kârı öne alan politikaları ile bu devasa problemler çözülemez.
Nükleere İnat Yasasın Hayat!
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi
Kaynaklar
- Nükleer Karşıtı Platform Türkiye ve Dünyada Nükleer Enerji Raporu 2019-2020
- Nükleer Karşıtı Platform, Taraftar Bilirkişi İstemiyoruz, 27 Mayıs 2021
- Sedat Durel, https://www.gazetenisan.net/2018/04/akkuyuda-nukleere-hayir/
- Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Akkuyu Raporu, Kasım 2014
- Pınar Demircan, https://yesilgazete.org/covid-caginda-nukleer-enerji-2020-dunya-nukleer-endustri-durum-raporu-aciklandi/