01.10.2017
Yaklaşık 10 yıldır kapalı tutularak çürümeye terk edilen AKM, diğer cumhuriyetin ve modernleşmenin simgesi pek çok yapı gibi AKP’nin cumhuriyet ile olan hesaplaşmasının bir kurbanı olmak üzere. Ancak çok sayıda kurum ve kuruluş önemli bir kültürel miras olan AKM’nin korunması için mücadelesini sürdürmekte.Toplumcu Meclis’ten mimar Deniz Öztürk, AKM meselesini tarihsel, politik ve mimari açıdan ele aldı.
Bir dönem İstanbul’un kültür-sanat dünyasının kalbinin attığı Atatürk Kültür Merkezi (AKM), Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın etkinliklere son verdiği 2008 yılından bu yana kapalı. O dönemden bu yana AKM, bir yandan çürümeye terk edilirken, bir yandan da itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
AKP iktidarı, daha ilk yıllarında hedef aldığı AKM’yi ortadan kaldırmak için kademeli olarak hareket etti. Önce “binanın ömrünü tamamladığı” söylendi, etkinliklere son verildi, ardından başlayan yenileme çalışmaları durduruldu, Gezi Direnişi sonrasında polis karakoluna çevrildi, cephesi reklam panosu olarak kullanıldı ve sonunda bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “O sağlıksız ve çirkin binayı yıkacağız” dedi.
Kuşkusuz AKP’nin AKM’yi yıkmaya yönelik attığım adımlar, Taksim Meydanı’nı dönüştürme çabasıyla da bir bütünlük arz ediyor. AKP iktidarı, Taksim’i ve bunun önemli bir parçası olarak AKM’yi cumhuriyet ile olan hesaplaşmasının muhatabı haline getirdi. Cumhuriyetin ve modernleşmenin simgesi olan Taksim Meydanı, neoliberal-İslamcı rejime uygun olacak şekilde, meydana hakim bir noktada cami inşası ve meydanın betonlaştırılması ile dönüştürülmeye başlandı. Bu dönüşümün bir parçası olarak, cumhuriyetin bir diğer önemli simgesi olan AKM de mutlaka yıkılmalıydı. Yerine ise AKP/Saray rejiminin imzasını taşıyan “barok mimariyle bütünlük arz edecek” bir yapı inşa edilmek isteniyor.
AKM’NİN TARİHSEL SERÜVENİ
AKM’nin hikayesi Taksim Meydanı ve Gezi Parkı ile birlikte başladı. Genç cumhuriyetin yöneticileri, 1930’lara girilirken, Osmanlı’dan kalma eski başkenti modern bir kent haline getirmek için kolları sıvadı. Taksim’in dönüşümü ilk olarak 1928 yılında meydana Cumhuriyet anıtının dikilmesiyle başladı. Sonrasında ise İstanbul’a davet edilen Fransız mimar ve şehirci Henri Prost’un hazırladığı nazım planı kapsamında, Taksim’deki Topçu Kışlası’nın yıkılarak Dolmabahçe’ye kadar inen vadi boyunca bir parkın oluşturulması öngörüldü. Sonrasında yapılan değişikliklerle o dönemki adıyla İnönü Gezisi olan Gezi Parkı hayata geçirildi.
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı – Salt arşivi
Prost’un planında ayrıca meydana bir opera binasının yapılması öngörülüyordu. Prost, bölgeyi canlandıracak iki önemli kültür yapısını (İstanbul Operası ve Şişhane Komedi Tiyatrosu) gerçekleştirmek üzere İstanbul Belediyesi’ne Fransız mimar Auguste Perret’yi önerdi. İstanbul’a davet edilen Perret, İstanbul Operası için bir proje hazırladı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle proje hayata geçirilemedi.
1946 yılına gelindiğinde ise mimar Feridun Kip ve mimar Rüknettin Güney tarafından opera binası için hazırlanan projenin temeli cumhuriyetin 23’üncü yıldönümünde gerçekleştirilen törenle atıldı. Törende konuşan dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfü Kırdar, binanın 1953 yılında açılacağını duyurdu.
Ancak İstanbul Belediyesi’nin proje inşaatı için bütçesi yetmeyince 1953 yılında inşaat Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi. Nihai proje için opera ve tiyatro binaları üzerine çokça çalışma yapmış olan Hayati Tabanlıoğlu görevlendirildi.
Hayati Tabanlıoğlu tarafından tasarlanan Kültür Sarayı ana giriş holü, 1969– Salt arşivi
Yeni projenin inşaatı yaklaşık 13 yıl sürdü ve opera binası temelinin atılmasının üzerinden geçen 23 yılın ardından 12 Nisan 1969’da “İstanbul Kültür Sarayı” adıyla açıldı. Türk tiyatrosunun ve sinemasının usta ismi Muhsin Ertuğrul ise yapıya “saray” adının verilmesine tepki gösterdi:
“Neden Saray? Hangi çağda yaşıyoruz? Padişah sarayı, sultan sarayı, vezir sarayı, tekfur sarayı tarih sayfalarına geçmişken, niye yeniden Saray?… Böyle yerlerin adı, yamalı pantolonumu ve yarı boş midemi ürkütmemeli. Biraz daha kendimize uygun, alçakgönüllü bir ad aramalıydık!”
23 yıllık zorlu sürecin ardından açılan bina, bir yıl sonra “Cadı Kazanı” eserinin temsili sırasında çıkan yangın nedeniyle hasar gördü. Yangının ardından, çatısı çöken, büyük ölçüde kullanılamaz hale gelen yapı yeniden mimar Hayati Tabanlıoğlu’na teslim edildi.
27 Kasım 1970 tarihli yangından sonraki gün bina cephesi – Salt arşivi
1971 yılında ise Muhsin Ertuğrul’un “saray” tepkisini paylaşan dönemin Kültür Bakanı Talât Sait Halman, yapının adının değiştirildiğini şu ifadelerle duyurdu:
“Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz; bu, imparatorluk devrindeydi. Bu bakımdan binaya ‘Atatürk Kültür Merkezi’ adı verilmiştir.”
Ve en nihayetinde son halini alan bina 1978 yılında 6-18 Ekim tarihleri arasında düzenlenen bir dizi etkinlikle “Atatürk Kültür Merkezi” adıyla bir kez daha açıldı. Bu açılışın ardından 2008 yılında AKP hükümeti tarafından kapatılana kadar tam 30 yıl boyunca AKM, İstanbul’un en önemli kültür mekanı olarak kentin simgesi haline geldi.
AKP’NİN AKM İLE DERDİ
AKP, iktidara gelir gelmez cumhuriyet ile hesaplaşmasının hedeflerinden biri olarak cumhuriyetin ve modernleşmenin simge mekanı Taksim Meydanı’nı ve yaklaşık yarım asır boyunca meydana bakan AKM’yi seçti.
Aslında cumhuriyetle ve mekanlarıyla bir hesaplaşmaya giren AKP; kültürü, toplumu, mekanı ve yaşamı dönüştürme çabasında. Beyoğlu’nda pek çok tiyatro ve sinema sahnesi, kitapevi, sahaf kapandı. Beyoğlu, İstanbul’un kültür-sanat merkezi olmaktan çıktı; bir arap turist mekanı haline geldi. Beyoğlu’nun eski zanaat sahibi esnafları (korseci, şapkacı, ayakkabıcı vs), bu yeni dönüşen mekanın yeni kullanıcısının talebi ve hükümetin Borçlar Kanunu düzenlemesi (kiracılarla ilgili 10 yıl düzenlemesi) karşısında Beyoğlu’ndan ayrılmaya zorlanıyorlar. Şimdi Beyoğlu sanki bizim değilmiş gibi.
Bu dönüşüm, modern olanı imha etme süreci olarak devam etmekte. İller Bankası, DSİ Binası, TBMM Halkla İlişkiler Binası, Karaköy Yolcu Salonu, Antrepo binaları, modern konutlar, Saraçhane Belediye Binası, Havagazı Binası, Saraçoğlu Mahallesi diye uzayıp gitmekte. AKM ise bu listenin en sembolik yapısı.
2005 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, AKM’nin “ömrünü tamamlandığı” iddiasıyla yıkılması gerektiğini savunarak AKM’nin yok edilmesi sürecinin işaret fişeğini attı. Sivil toplum kuruluşları ve sanat kurumlarından gelen tepkilere rağmen 2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından AKM’deki etkinliklere son verildi. 2009 yılında AKM’nin “yenilenmesi” için çalışmalar başlatılarak yapının mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlıoğlu görevlendirildi. Ancak adeta yılan hikayesine dönen süreç, 24 Mayıs 2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çalışmaları durdurmasıyla kesildi.
2008 yılında kapatılmasıyla birlikte adeta çürümeye terk edilen AKM’ye son darbeyi de Gezi Direnişi sırasında Recep Tayyip Erdoğan vurdu. Gezi Direnişi sırasında özgürlük talepleriyle süslenen AKM binasına karşı hıncı iyice artan Erdoğan, “AKM inşallah yıkılacak” diyerek AKM’yi hedef almış ve ardından önerisini dillendirmişti: “Barok mimariyle bütünlük arz edecek şekilde buraya dev bir opera binası yapalım”.
BAROK MİMARİ NE OLA Kİ?
Barok mimarisi 17. ve 18. yüzyıllarda boy gösteren ve müzik ve diğer sanat dallarında da etkilerinin görüldüğü bir akımdır. Rönesans mimarisiyle karşılaştırılırsa Rönesans mimarisinin görsel açıdan yalın olduğu izlenimini uyandırırken Barok mimari kasıtlı olarak karmaşıktır. Açıklığın yerini muğlaklık, bütünsel etkinin yerini çeşitlilik; düzenin yerini karşıtlık alır. Artık mekânsal derinliğe vurgu yapan plastik formlar kullanılır. Yapıların ölçekleri oldukça büyür ve tek bakışta algılanamayacak mekânsal boyutlar ortaya çıkar. Barok mimaride murat edilen coşkusal etkinin yaratılmasıdır. Bu anlamda da barok mimarlığında ve sanatında üç boyutlu gerçeklikle mistik yanılsama arasındaki sınır belirsizleşmiştir.
Barok mimari ile ilgili mimarlık ve sanat tarihçileri sayfalarca yazıp günlerce konuşabilirler. Biz bunu neden mi yazdık:
“Barok mimariyle bütünlük arz edecek şekilde buraya dev bir opera binası yapalım. Türkiye’de opera binamız yok. Bir ilkin adımını atmak istiyoruz. Vandalizmin mensupları çıkıyorlar, ‘yıktırmayız’. Böyle bir şeyin kararını vereceksek seçim öncesinde vermişiz. O zaman da halkımın kahir ekseriyeti bize desteğini vermiş. Daha güzel bir Taksim istiyoruz biz. Trafiği yerin altına alıyoruz. Benim vatandaşım gelsin rahatça gezsin diye.”
– Recep Tayyip Erdoğan, 8 Haziran 2013
Gezi Direnişi’nin ardından ise Taksim Meydanı’nın güvenliği bahanesiyle adeta polis karakoluna çevrilen AKM’nincephesi de reklam panosu olarak kullanılmaya başlandı. Böylece AKM’ye yönelik itibarsızlaştırma politikası devam ederken 2015 yılında bir dönem Kültür ve Turizm Bakanı olarak AKP hükümetinde görev yapan Ertuğrul Günay, AKM’nin nasıl çürümeye terk edildiğini şöyle anlattı:
“(AKM’nin) ihalesi yapılmıştı, ihale kurulundan, kültür varlıkları koruma kurulundan geçmişti, yer teslimi yapılmıştı. Bakanlık olarak biz fon ayırmıştık, 40 milyon lira civarına gelmişti bu fon. Sabancı Vakfı’nın ayırdığı 30 milyonluk bir kaynak da vardı. Yani kaynağı da hazırdı, şantiyesi kurulmuştu, çalışmalar başlamıştı. Gezi olaylarının ardından (o dönemki) Başbakan Erdoğan sesini yükseltince bakanlık çevreleri bunu derhal ferman kabul etti. Bir yazı yazdılar ve çalışmalar durduruldu. Bu durdurma kararı tamamen hukuksuzdur.”
Erdoğan, geçtiğimiz haziran ayında yaptığı açıklamada, senelerce çürümeye terk ettikleri halde “sağlıksız ve çirkin yapı” şeklinde bahsettiği AKM’yi yıkacaklarını duyurdu. Erdoğan, 15 Eylül’de ise ATV’de katıldığı programda ise AKM’nin yerine inşa edecekleri yapının projesini TabanlıoğluMimarlık’a verdiklerini açıklayarak, şunları söyledi:
“Atatürk Kültür Merkezi’ni şu anda yıkıyoruz. Çok güzel bir proje ortaya çıktı. Öyle zannediyorum ki kısa bir zaman içerisinde, inşaat başlayacak ve hedefimiz 2018’in sonu gibi AKM’yi bitirmek.
… AKM tam opera binası diyebileceğimiz bir bina değildi, yarı opera binasıydı. Taksim’deki tam bir opera binası oluyor.”
AKM NEDEN KORUNMALI?
AKM, gerek cumhuriyetin modernleşme hamlesinin en önemli mekansal ifadelerinden olan Taksim Meydanı ile bir bütünlük içermesi nedeniyle modernleşmenin simge yapılarından olması gerekse de inşa edildiği dönemin kimliğini yansıtması sebebiyle bir kültür mirası olarak korunmalıdır.
1- AKM bir cumhuriyet yapısıdır.
AKM, modern toplum kimliği ve modernizmin simge yapılarındandır. Saldırı sadece AKM’ye değil, AKP’nin cumhuriyetle tarihsel düşmanlığının hedefindeki tüm nitelikli yapılaradır. Ankara’da haziran ayında yıkılan cumhuriyetin simge yapılarından İller Bankası binasının molozları önünde zafer işareti yapan Melih Gökçek kime karşı zafer kazanmıştır?
2- AKM kültürümüz ve tarihimizdir.
Kültürü ve tarihi sadece Osmanlı yapıları ya da onların kopyalarını üretmek olarak anlayan bakış, “Yeni Osmanlıcı”, “Osmanlı-Selçuklu” karışımı, istediğinde “barok” üsluplar üretme iddiası taşıyor. Oysa ki tüm bu sahte popülist tavra karşın AKM, cumhuriyet döneminin modern mimarlık eserlerinden en güzel ve az örneklerinden birisidir. Dönemin tasarım anlayışını yansıtır, yapım teknolojilerini taşır. Bu anlamıyla da dönemin mimari anlayışını okuyabileceğimiz bir belge niteliğindedir.
Atatürk Kültür Merkezi ana giriş holü merdiveni ve aydınlatması, 1977– Salt arşivi
3- AKM’nin yıkılması kültürel yaşamda son derece önemli bir yer tutan mekanın kaybedilmesi demektir.
AKM, İstanbul’un kültür ve sanat hayatında çok önemli bir icra mekanıydı.AKM, 1307 kişilik Büyük Salon, 502 kişilik konser salonu, 296 kişilik tiyatro salonu, 190 kişilik “Aziz Nesin Sahnesi” ve 206 kişilik sinema salonu barındırmaktaydı. Kapatılmasından bu yana geçen 9 yılda kentte tiyatro, bale, opera izleyicisi açısından ciddi boşluk oluşmuş, bir alternatif olarak da yüksek ücretli AVM salonlarına mahkum bırakılmıştır. Toplumun gereksinimlerini 1978’den 2008’e kadar sürekli biçimde karşılamış olan bu yapı aynı zamanda ekonomik ve işlevsel değere sahiptir.
4- AKM bir tescilli kültür varlığıdır.
İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Cumhuriyet Anıtı’nın, kentin önemli yeşil alanlarından biri olan Taksim Gezisi’nin, tarihi su yollarının dağıtım noktası olan ve Taksim’e adını veren tarihi maskemin ve AKM’nin, birbirinin ayrılmaz parçası oldukları ve cumhuriyetin simgelerinden olan Taksim Cumhuriyet Alanı (Taksim Meydanı) ile bütün oluşturdukları gerekçesiyle korunması gerektiğine karar vermiştir. Bu kapsamda AKM, 2863 sayılı Koruma Yasası’nın 6. ve 7. maddeleri gereğince korunması gerekli kültür varlığı olarak 6.1.1999 tarih ve 10521 sayılı karar ile tescil edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi büyük salon sahne arkası, fotoğraf: Reha Günay, 1979– Salt arşivi
5- AKM bir bellek mekanıdır.
AKM, İstanbul’un fiziki parçası olmasının yanında sadece İstanbul ile sınırlanamayacak tüm toplum katmanlarının kullandığı ve çeşitli toplumsal olaylara tanıklığıyla da belleğinin bir parçası olması sebebiyle de bir kimlik taşır.
Uluslararası bir sözleşme olan, tarihi yapıların korunması ve restorasyonu hakkında bir çerçeve belirleyen ve 1964’te kabul edilen Venedik Tüzüğü’nün 1. Maddesi şöyle der:
“Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz,bunun yanında belli bir uygarlığın,önemli bir gelişmenin,tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil,ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de içine alır.”
6- AKM bir mimari değerdir.
AKM, Bir yapı olarak inşa edildiği dönemin tasarım, mimari, teknoloji anlayışını yansıtması bakımından önemli olmasının yanı sıra kentle ve meydanla ilişkilenmesi bakımından da inceliklidir. AKM, meydanla son derece kapsayıcı, çağırıcı bir şeffaflıkla ilişki kurar. AKM’nin kullanıcıları (bir temsil izleyicisinden, AKM’nin giriş saçağına sığınan kullanıcıya kadar) bilirler ki meydan kotundan birkaç basamakla inilip yapıya doğru sokulan girişte yakınlaştırıcı, geliştirici kültür ortamının zemini kurulur.
Yapıyı öznel değerlendirmeler ile beğenin ya da beğenmeyin; bu AKM’nin herkesin hafızasında bir kültür yapısı olarak yer etmesini ve bir modern mimari örneği oluşunu engellemez.
Atatürk Kültür Merkezi ön cephesi, 1977 – Salt arşivi
7- AKM, Taksim Meydanı’nın en güzel cephesidir.
AKM’nin ana cephesi İstanbul’un en önemli alanına açılmakta ve bu cephe kimilerine göre çirkin, soğuk bulunmaktadır. Hatta Binali Yıldırım bir çırpıda “dört köşe cam cephe giydirme bir bina” deyivermiştir. Oysa ki yapının önündeki açık alanla bütünleşen ve saydamlaştırılan ana cephe son derece davetkardır ve bu saydamlığı kıran, perde gibi inen güneş kırıcılar yapıya ve Taksim meydanının doğu cephesine karakter kazandırmıştır.
8- AKM bilinçli olarak tahrip edilmektedir.
Restorasyon gerekçesiyle 2008 yılında kapatılan AKM, restorasyon yapılmadan, aksine tahrip edilerek, kullanıcısından arındırılıp polis karakoluna dönüştürüldü. Bilinçli biçimde dış etkilere maruz bırakılan, içi boşaltılan, üşüyen, ıslanan AKM’nin her geçen gün onarımı güçleşmekte ve maliyetleri artmaktadır.
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin 28 Haziran 2017 tarihli açıklamasından AKM’nin çürümeye terk edilmesine şu şekilde tepki gösterilmiştir:
“Yapıldığı yıllarda dünyanın en büyük kültür ve sanat merkezlerinden birisi olarak kültür ve sanat yapıları arasında yerini alan AKM’nin 2008 yılından bu yana yargı kararına rağmen restore edilmek yerine yıkılmaya terk edilmesinin, koruma mevzuatına, Anayasaya aykırı olarak aynı alanla ilgili yeni projeler üretilmesinin ve yürütmenin başı konumundaki kişinin yargı kararını hiçe sayarak bu konuda açıklama yapmasının anayasal suç olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.”
Deniz Öztürk mimar
* Bu yazı 1 Ekim 2017 tarihinde İleri Haber Portalı’nda yayınlanmıştır.