Teknolojinin gelişkinliği kadar enerjinin üretimi ve kullanımı da kapitalist dünyada insanlığın gelişmişliğinin göstergesi oldu. Bu gelişkinlik, emperyalist merkezlerin, ülkelerin çıkarına değil, dünya halklarının barış içerisinde yaşamasına hizmet ettiği ölçüde insanoğlunun gelişmişliğine hizmet etmiş olacaktır.
Ülkemiz, enerji kaynakları açısından zengin ülkelerden biridir. Ancak ülkemiz kendisine yetecek kaynaklara sahip olmasına rağmen, sermaye yanlısı siyasi iktidarlar tarafından kullandığı enerjinin yüzde 74’ünü ithal eden ülke konumuna getirilmiştir.
AKP tarafından ülkemizin enerjiye duyduğu ihtiyacın –abartılı- bir biçimde arttığı ifade edilirken, enerjide dışa bağımlılığının azaltılması, yerel kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve enerji güvenliğini sağlamak amacıyla enerji sepetine nükleer enerjinin de eklenmek istendiğini ifade edilmektedir. Dünya, elektrik enerjisinin yüzde 16’sını nükleer güç santrallerinden karşılamaktadır. Türkiye’de ise kullanılan elektriğin yüzde beşi nükleer güç santrallerinden karşılanmak üzere planlama yapılmaktadır. Japonya’daki kaza ile nükleer güç santrallerine dünyada verilen önem azalmış, emperyalist merkezlerde kullanılan nükleer santrallerin kapatılması tartışılırken Türkiye’nin nükleer güç santrallerini kurmak üzere –üstelik kararlı bir biçimde- yola çıkışını anlamlandırmak mümkün değildir. Ülkemizin nükleer santrallere muhtaç olduğu bir kandırmacadan ibarettir. Yalnızca kayıp elektrik miktarı olan yüzde 15 geri kazanıldığında bile nükleer santrallere gerek kalmayacaktır. Türkiye nükleer güç santralleri konusunda yaptığı anlaşmaları derhal iptal etmelidir.
Nükleer güç santralleri söz konusu olduğunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni suçlayan kapitalist dünya, SSCB’yi sindirmek için 1945 yılında Japonya’ya atom bombalarının atılmasını takiben hızlandırmıştır. Açık işgale uğrayan, yurt savunması veren ve kapitalist dünyaya karşı ayakta kalmaya çalışan SSCB’yi nükleer enerji konusunda suçlarken, nükleer enerjinin “kötü sicili”ni oluşturma işinde ABD’nin atom bombalarını hatırda tutmak gereklidir. Tarihi değiştirmek zordur ama, bugün tarih, sosyalizmi kötülemek için nükleer enerji dolayımı ile çarpıtılmaya çalışılmaktadır.
SSCB’nin ve sosyalizmin sicilini kötülemek için olağanüstü bir biçimde çaba gösterenlerin Japonya’daki patlamayı açıklamaları gerekmektedir. Sovyetler Birliği’nin nükleer konusunda her şeyi iyi yapmadığı ortadadır. Ama bugün nükleer konusundaki bütün olumsuzlukları SSCB’ye yüklemek fazlasıyla “insafsız” bir saldırıdır.
Ülkemizin gündemine nükleer güç santrallerinin yer edinmesi, ne ileri teknolojiden dolayıdır, ne daha ucuza elektrik üretmekle alakalıdır ne de enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ile ilgilidir. Üstelik santraller yalnızca patlama ile çevreye radyasyon yayarak çevreyi yok etmeyecek çalışırken de çevreyi yok edecektir. Santralın soğutması için kullanılacak deniz suyunun çıkış sıcaklığının çok yüksek olması denizdeki balıklar ve canlıların da yok olmasına neden olacaktır.
Nükleer güç santralleri, bugün kontrol edilemez risk faktörleri barındırmaktadır. Çalışmaları sırasında ve en ufak bir kaza koşulunda dahi çok büyük sağlık ve çevre sorunlarına neden olmaktadır. Türkiye nükleer güç santrallerinden vazgeçmelidir.
Toplumcu Mühendis Mimar Şehir Plancıları Meclisi