28 Ocak 2016
Ne bizim için korumaya değer? Neyi miras olarak kabul ediyoruz? Mirası nasıl sahipleniyoruz?
Bir mülkten değil; evrensel değerlerden bahsediyoruz kuşkusuz. Miras kavramının tüm belgelerdeki tanımlarında olmazsa olmazı “insanlığın sahiplik bağı içinde değil ortak değeri” olmasıdır. Miras kavramı; toplumların hafızaları ile geçmişten günümüze gelen, yaşamı şekillendiren, kimliklendiren, yerel olsa dahi evrensel sahipliğe açık somut ya da soyut varlıkları içerir. Bir anıt, bir kent, bir tuz madeni, bir yapma biçimi ya da bir arkeolojik alan bildiğimiz gibi miras tanımına dahil olabilir ya da Dünya Miras Listesi’nde çeşitli evrensel kuralları sağlamak koşulu ile yer alabilir. Türkiye’nin, son olarak 2015 yılında listeye giren Efes ve Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri ile birlikte listede 15 varlığı olduğunu söyleyelim ve devam edelim. [1]
Resim 1: Polonya’daki Wieliczka Tuz Ocağı 1978 yılında Unesco Dünya Miras listesine girmiştir.
Peki bu korunan ya da Dünya Miras Listesi’nde yer alan varlıklar bize ne vadeder? Geçmişte yaşamış bir topluluğun sosyal, kültürel, siyasal yaşamlarını bize anlatabilir örneğin. Ya da biz dönemin tekniğini, bilgi ve becerisini izleyebilir, beğenileri hakkında fikir sahibi olabiliriz. Evrensel olarak insanlık tarihinin başarılarını ve insanlığın ilerlemesini izleyebilir ya da büyük yıkım ve kıyımlarla gaddarlığını hatırlayabiliriz.
Rahatsız edici miras kavramı (Uncomfortable Heritage); doğal kaynaklı olabileceği gibi, bir ülkenin tarihinden bir kesit, bir olay ya da buna dayalı bir alan, yapı içerebilir. Bugün görülmesi ya da hatırlanması rahatsızlık verici, stres yaratan, acı çektiren insanlık tarihinin zorlu ve karanlık kesitleri ya da somutlaştığı mekanlardır. Ancak rahatsız edici miras olarak sıraladığımız tüm bu olumsuz his göz önünde bulundurularak ve üzeri kum ile kapanmadan, insanlığın çıkaracağı derslerin olması sebebiyle korunmaya değer bulunmaktadır. Bu koruma kararının rahatsız edici çağrışımı nedeniyle toplumsal ve politik anlamda tartışmalı olduğunu da söylemek gerekiyor; çünkü bunun çoğu zaman bir hesaplaşmayı da beraberinde getirmesi kaçınılmaz. Türkiye’de de dünyada da daha çok bir miras kavramından ziyade karanlık, kara, hüzün, keder turizmi (dark tourism) olarak bilinmekte ve insanların acı çektikleri mekanların ziyaretinin oluşturduğu bir turizm türü olarak uygulanmakta.
2015 temmuzunda gerçekleşen 39. UNESCO Dünya Miras Komitesi toplantısında Meiji Sanayi Devrimi Alanları’ nın Dünya Miras Listesi’ne alınması görüşmelerinde çeşitli tartışmalar yaşandı. 1940’larda alanın bazı bölümlerinde Güney Koreli işçilerin kötü koşullarda ve zorla çalıştırılması Güney Kore tarafından gündeme getirilmiş ve bu hususu içermeden miras alanının listeye alınmasına karşı çıkılmıştır. Japonya ve Güney Kore’nin yaptığı görüşmeler sonucunda; 1940’larda miras alanının bazı bölümlerinde acımasız şartlarda çalıştırılan Koreliler ve mağdur olan diğer ülke vatandaşlarını anlamaya, hatırlamaya, anmaya yönelik çalışmaların yapılması kararı eklenerek Meiji Sanayi Devrimi Alanları Dünya Miras Listesi’ne girebilmiştir. [2]
Resim 2: Meiji Sanayi Devrimi Alanları: Demir ve Çelik, Gemi Yapımı ve Kömür İşletmesi miras alanına dahil olan kömür madenlerinin bulunduğu Hashima Adası. [3] James Bond’un Skyfall filmini izleyenler bu adayı hatırlayabilirler.
Meiji Sanayi Devrimi Alanları, bu alanları var eden köle gibi çalıştırılmış insanlar bilinmeden; bir sanayi devrimi başarısı olarak gösterilemeyecektir. 1979 yılında Dünya Miras Listesi’ne giren Auschwitz-Birkenau Alman Nazi Toplama ve İmha Kampı’nı ziyaret eden turistler bir hışımla fotoğraf makinelerine sarılamamalıdır. Hiroşima’ya atom bombası atıldığı alana en yakın bina olan ve patlamadan sonra olduğu gibi bırakılan Genbaku Kubbesi tüm insanlığın ortak belleğini simgelemektedir ve bu alandan beklenen sadece kurbanların anılması değil nükleer kabusları anımsatmak ve dünya barışını savunmaktır.[4] Ancak diğer taraftan Japon devletinin kendi ülkesinde ve örneğin Türkiye’de (planlanan Sinop Nükleer Enerji Santrali) yürüttüğü nükleer müteahhitliği de bir kenara yazmak gerekiyor.
Resim 3: Hiroşima Barış Anıtı (Genbaku Kubbesi ) 1996 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir.
Türkiye’den bir örnekle devam edelim: Ulucanlar Cezaevi Müzesi. Ulucanlar Cezaevi, 1925 yılında inşa edilmiş, 2006 yılında kapatılana dek Türkiye siyasi ve toplumsal belleğinde pek çok isim ve olayla yer tutmuştur. Kapatılma sonrası Ulucanlar Cezaevinin müze yapılması ve bu belleğin korunması için son derece çetrefilli bir süreç yaşanmıştır. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Melih Gökçek’in bu alana ayakkabıcılar çarşısı yapma isteği karşısında Ulucanlar Cezaevi’nin kültür varlığı olarak tescillenmesi için başvuru yapar. “Kent Düşleri Ulusal Fikir Projesi Yarışması” açılır, yarışma sonuçlanır ve Ankara Barosu, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Adalet Bakanlığı, Altındağ Belediyesi dörtlü protokolü imzalar. Bu süreçten sonra Altındağ Belediyesi sazı eline alır ve sonuç olarak proje dışı uygulamalarla, müelliflerin sindirilmesi, odanın engellenmesi ile bu “silici restorasyon” tamamlanır. 2011 yılında balmumu heykeller yerde oyuncak farelerle sahte canlandırmalar, tertemiz, pürü pak, ferahfeza ışık alan mekanlar, geniş idam avluları ile ölçek-beden-mekan ilişkileri yok edilmiş bir uygulama çıkar karşımıza. Sergilemede yapılan seçmecilik de cabası, biraz sağdan biraz soldan…Böyle bir alanın müzeye dönüştürülmesinde belleğin ne kadar önem taşıdığı ya da bellekte seçmeci davranılır mı sormak gerekli. Bu mekanın mümkün olduğunca az müdahale ile özgün biçimiyle deneyimlenmesi sağlanmalıydı. Çok eksiği olmasına, belki de henüz kapsamlı bir müze ve sergileme yapısı haline getirilmemesine –belki de iyi ki getirilmemesine- rağmen bellekte benzer bir yere sahip olan Sinop Cezaevi bu deneyimleme biçimine naif bir örnek olarak verilebilir.
Resim 4: Ulucanlar Cezaevi Müzesi
Katliamdan sonra et lokantası olarak kullanılan Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi talebi katliamın unutulmaması içindi. Roboski Müzesi ve Anma Yeri Mimari Proje Yarışması süreci de aynı talebi içeriyordu. Ankara Katliamı sonrası meydanın adının Barış Meydanı olması talebi kaybettiklerimiz unutulmasın diyeydi. Ders çıkarmak şöyle dursun bu liste bugün Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yaşanan savaş ve AKP iktidarı ile sahnelenmesi muhtemel başka felaketlerle uzayıp gidiyor.
Ulucanlar Cezaevi Kadınlar Koğuşu’ndaki yaşamı anlatan Uçurtmayı Vurmasınlar kitabından uyarlanan film İnci’nin şu sözleri ile başlar: “Barış’ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile girmezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış…”
Barış, barış, barış…
Deniz ÖZTÜRK – Mimar
*Uçurtmayı Vurmasınlar; senaristliğini Feride Çiçekoğlu’nun, yönetmenliğini Tunç Başaran’ın yaptığı 1989 yapımı film.
KAYNAKLAR:
[1] http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,44423/dunya-miras-listesi.html
[2] Nevra Ertürk, 2015.”39. UNESCO Dünya Miras Komitesi Toplantısı: Diyalog Ortamı, Kazanımlar ve Başarılar”, Mimarlık Dergisi, Sayı: 385
http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=399&RecID=3743
[3]Hashima Adası ile ilgili video için: https://www.youtube.com/watch?v=okRUrxvngCc
[4]Genbaku Kubbesi hakkında detaylı bilgi için: http://whc.unesco.org/en/list/775
Wieliczka Tuz Ocağı hakkında detaylı bilgi için: http://whc.unesco.org/en/list/32
Meiji Sanayi Devrimi Alanları: Demir ve Çelik, Gemi Yapımı ve Kömür İşletmesi hakkında detaylı bilgi için: http://whc.unesco.org/en/list/1484
Aslan, Sevinç, 2015. “Prison Tourism As A Form Of Dark Tourism”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı:40
A Reader in Uncomfortable Heritage and Dark Tourism http://www.tu-cottbus.de/fakultaet2/de/denkmalpflege/lehre/studenten-projekte/uncomfortable-heritage.html
ICOMOS Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi
Ulucanlar Cezaevinin müzeye dönüştürülme süreci hakkında röportaj: http://www.mimdap.org/?p=99202
http://www.ulucanlarcezaevimuzesi.com/default.asp