Bir çok mimar ve şehir plancısının kent ve mimarlık gündemini takip ettiği internet sitesi arkitera.com’da geçtiğimiz günlerde bir haber yayınlandı. “İlk AVM tasarımı sosyalist bir mimara aitti” başlıklı haber, sitenin editörlerinden Betül Atasoy imzalı. Dikkat çekici ve provokatif başlığı nedeniyle insanda hemen “tık”lama isteği uyandırıyor. İlginç, değil mi? Kapitalizmin tüketime dayalı yeni liberal ekonomi modelinin kent planlamasındaki uzantısı olan AVM’leri mimarlık gündemine sokan ilk mimarın bir sosyalist olduğu söyleniyor. Aslına bakarsanız haberi görünce insanın aklına Good Bye Lenin filmi geliyor ister istemez. Filmde, Doğu Almanya’da yaşayan ve Berlin Duvarı’nın yıkılışından kısa bir süre önce komaya giren bir kadının, iki Almanya’nın birleşmesinden sonra komadan uyanması ve çocuklarının, annelerini bu değişim rüzgarının etkilerinden korumak için kurdukları dünya anlatılıyor. Filmde yer alan Coca-Cola sahnesi, arkitera.com’un haberinin başlığını gördüğümüzde zihnimizde canlanıyor. Bu sahnede, binaların üzerine giydirilen devasa reklamlardan birini gören anne, oğlu ve bir arkadaşı tarafından üretilen sahte haber bülteni sayesinde Coca-Cola’nın bir sosyalist içeceği olduğu, ABD’lilerin formülü sosyalistlerden çalarak bu içeceği Amerikan rüyasının bir numaralı sembolü haline getirdiklerine inandırılıyor. Senaryo içinde bir senaryo. Filmdeki sahne hafif bir hüzünle insanı gülümsetiyor. Sosyalist mimarın AVM tasarımı haberi de ancak böyle bir çifte senaryo ile makul bir haber olarak görülebilir. Ancak haberi açıp okumaya başlayınca bunun bir senaryonun parçası olmadığı ortaya çıkıyor. Haberi yazan Atasoy, ilk AVM tasarımının sahibi, Avusturya asıllı Victor David Gruen’in ABD’deki çalışmalarından söz ediyor. Elbette haberin içeriğinde söz konusu mimarın “sosyalist”liğine ilişkin tek kelime edilmemiş.
Mimarlık tarihi uzmanları daha iyi bilirler; ancak sözü edilen Gruen’in sosyalist mimarlar arasında adının geçmediğine neredeyse emindik. Yine de kendi eksikliğimiz olabileceğini düşünerek araştırmaya başladık. Gruen hakkında Türkçe kaynaklarda neredeyse hiçbir bilgi yok. Öyle ki haberi yapan ve 2001 yılından bu yana yayında olan arkitera.com internet sitesinde dahi Gruen hakkında yalnızca bir (sayıyla 1) içerik bulunuyor. O içerik de Atasoy’un malum haberi. Hal böyle olunca İngilizce kaynaklardan araştırmaya çalıştık. Ortaya çıkan sonuç şu: Victor David Gruen, Avusturya doğumlu bir mimar. Nazi Almanya’sının baskıları sonucunda 1938’de ABD’ye iltica etmiş. 1940’lar ve 50’lerde ABD’nin çeşitli kentlerinde kent merkezlerinin yeniden işlevlendirilmesi için alışveriş merkezlerini bir kentsel tasarım öğesi olarak kullanan tasarımlara imza atmış. Daha detaylı araştırdığımızda “Shopping towns USA; the planning of shopping centers” (ABD alışveriş kentleri; alışveriş merkezlerinin planlanması), “The heart of our cities; the urban crisis: diagnosis and cure” (Kentlerimizin kalbi; kentsel kriz: tanı ve tedavi), “Centers for the urban environment; survival of the cities (Kentsel çevre için merkezler; kentlerin kurtuluşu)” başlıklı çalışmaları olduğunu görüyoruz.
Gruen’in, 2. Dünya Savaşı sonrası ABD kentlerinin yeniden yapılandırılması üzerine mesai harcadığı anlaşılıyor. Bu dönemin kentleşme pratiğini kısaca hatırlayacak olursak: Fordist dönemin sanayi odaklı kentleşme pratiği, 1929 krizi ve henüz krizin etkileri ABD’de yeni yeni atlatılmaya başlanmışken patlak veren 2. Dünya Savaşı ile birlikte kentlerde devasa çöküntü alanları ortaya çıkarmış, kent merkezlerinin karmaşası, düzensizliği ve artan suç oranları nedeniyle plansız bir şekilde büyümeye başlayan banliyöler ortaya çıkmıştı. Banliyölere akın eden orta sınıf Amerikalılar, kentlerin çeperlerinde konut alanlarının düzensiz bir şekilde yoğunlaşmasına ve artan özel otomobil sahipliğinin de etkisiyle trafik sorununun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı. Bu durum kentlerdeki sorunlara ilişkin yeni bir planlama akımının ortaya çıkmasına yol açtı. 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, refah devleti ekonomi-politikasının bir yansıması olarak kentler tüketim merkezli olarak yeniden planlanmaya başlandı. Gruen de bu planlama pratiğinde kendi rolünü üstlenmiş gözüküyor.
Buraya kadar her şey tamam. Arkitera.com internet sitesinin, Türkiye’de pek tanınmayan bu mimarı bulup gün yüzüne çıkarması ve 1940’ların ve 50’lerin ABD’sinin yeni kentleşme pratiğini incelemesi mimarlık ve kent plancılığı alanıyla ilgilenenlere yeni bilgiler sunması bakımından takdire şayan bir davranış. Ancak Gruen’in sosyalistliğinin bu konuyla nasıl ilişkilendirildiği tam anlaşılamıyor. Daha da ötesi Gruen’in sosyalist bir mimar olduğuna dair ortaya atılan iddiayı destekleyecek herhangi bir açıklama yapılmıyor. Kendi imkanlarımızla araştırıp bulduğumuz bazı kaynaklarda, mimarın ABD’ye iltica etmeden önceki yıllarını anlatırken tek cümleyle değindikleri, Gruen’in “inanmış bir sosyalist” (a committed socialist) olduğu için Nazi Almanya’sından kaçmak zorunda kaldığı yönündeki iddia haricinde hiçbir bilgi yok elimizde. “Nazi’lerden kaçtığına göre Yahudi değilse mutlaka sosyalisttir” denilebilir; ancak bu akıl yürütme de Gruen’in çalışmalarının sosyalist mimari ya da planlama pratiğiyle bir ilgisi olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Gruen’in sosyalistliği iddiası üzerine fazlaca fikir yürütmek gereksiz. Belki de Nazi Almanya’sında çok önemli siyasi işler yapmıştır; bilemiyoruz. Konunun tartışılmaya değer olan yanı, habere atılan başlığın aslında mimarlık tarihine ilişkin bir bilgi sunmak yerine bugünkü tartışmaya ilişkin bir iddia ortaya atmış olması. Her gün pıtrak gibi bir yenisinin türediği AVM’lerin mimarlık ve planlama camiasında sürekli tartışıldığı günümüzde her önüne gelen yere AVM dikilmesine karşı en kesin ve tutarlı karşı çıkışı gösteren sosyalist-toplumcu mimar ve plancılara seslenen bir başlık bu. Eğer burada niyet safça “Coca-Cola’nın sosyalist içkisi olduğuna inandırmak” gibi bir mizansen değilse bu başlığı seçen editörün niyetinin kötü olduğu anlaşılıyor. Başlık bize şöyle sesleniyor: “Ey sosyalist mimar ve plancılar, AVM’lere karşı çıkıyorsunuz ama piyasaya girince siz de AVM yapıyorsunuz”. Doğrudur, nice sosyalist mimar-plancı adayı, öğrencilik yılları boyunca derslerde toplum yararına tasarımlar yapıp, mezun olduktan sonra AVM çizmek, TOKİ projelerinin detaylarında gözlerinin ferini söndürmek zorunda kalıyor. Sonuç olarak; ancak sosyalist bir ekonomide sosyalist mimari ve planlama ürünleri ortaya çıkabilir. 1940’ların ABD’sinde ya da bugünün Türkiye’sinde bu mümkün değildir. Sosyalist-toplumcu mimar ve plancılar bu nesnel gerçekliğin farkındadırlar. Bu tarz tartışmalar mimarlık fakültelerinde 1. sınıf öğrencileri arasında oldukça popülerdir. 2. sınıfa geçildiğinde tartışmalarda hala “itiraz ediyorsunuz ama siz de AVM yapıyorsunuz” argümanını kullananları ise kimse ciddiye almaz. Bizden uyarması…