İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin de piyasanın bir alanı haline getirildiği, sağlık ve güvenlik denilince işçinin değil de işin akıllara geldiği ama her yıl binlerce işçinin yaşamını iş cinayetlerinde kaybettiği dönemde ortaya çıkan bir kitap… Bilinenleri tuzla buz eden, gerçekleri Marksist bir bakış açısıyla ele alan, uzun yıllara dayanan bir birikimin ürünü olan “Bir Cinayetin Öyküsü”, sınıf mücadelesinin aktif bileşeni olanların başucu kılavuzu olmayı hak ediyor…
Türkiyeli mühendis, mimar ve şehir plancıları açısından 27 Eylül 2007 tarihi önemli bir gün. O gün Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinde yıllarca müdürlük yapmış olan ve toplumcu mühendislik anlayışını benimseyen saygın kişiliğiyle tanınan Gülseren Yurttaş, çalıştığı şantiyede işleneceğini herkesin bildiği bir iş cinayetine kurban gitmişti. Gülseren Yurttaş’ın ölümü TMMOB ve bağlı odaların işçi sağlığı ve iş güvenliği başlığındaki mücadelelerini daha da yükselttikleri bir dönemin başlangıcı oldu. Gülseren Yurttaş, önüne geçilebileceği halde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle işyerlerinde yaşamını yitien binlerce insanımızdan yalnızca biriydi. TMMOB ve bağlı odalar Gülseren Yurttaş davasının başından sonuna takipçisi oldular ve aramızdan ayrılışının yıldönümlerinde düzenledikleri etkinlikler başta olmak üzere bu alanda kamuoyunu aydınlatma çabalarını artırdılar.
Bu süreçte, farklı kurumlardan temsilcilerin ve uzmanların içerisinde yer aldığı İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, yaptığı çalışmalarla bu konuda toplumsal bir odak konumuna geldi. İSİG Meclisinin kolektif çalışmalarına katkı koyan,İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinde öğretim üyesi olan ve işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin değerli çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Emre Gürcanlı… Aynı zamanda Toplumcu Mühendisler Mimarlar Meclisi’nin Danışma Kurulu Üyelerinden biri olan Doç Dr. Emre Gürcanlı’nın “İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü-İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğine Sınıfsal Bir Bakış” adını taşıyan kitabı geçtiğimiz ay Yazılama Yayınları tarafından yayınlandı.
Gürcanlı, yazdığı önsözde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun Marksistler açısından yeterli bir şekilde üzerinde durulmayan bir başlık olduğunu vurguluyor ve Marksistlerin emekten yana kesimleri bu alanda “tekel” ilan etmek için müdahale alanlarını genişletmelerinin zorunlu olduğunun altını çiziyor. Gürcanlı, kitabın bu müdahale sürecine bir katkı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek konunun ilgililerini kitapta öne sürülen kimi tezleri tartışmaya davet ediyor.
Kitabın ilk bölümünde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin kapitalizmin ortaya çıkışından itibaren tarihsel gelişimi “işçi sağlığı ve iş güvenliği için bir dönemselleştirme” başlığı altında ele alınıyor. Dünya’da sınıflar mücadelesinin gelişimi ile işçilerin sağlıklı ve güvenli çalışmaları arasındaki ilişki, iş hukukundaki değişimler, siyasi gelişmeler, işçi sınıfı hareketinin gücü, reel sosyalizmin varlığı ve kapitalist üretim süreçlerindeki değişimler çerçevesinde ayrıntılı olarak irdeleniyor. “İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü: ‘iş kaza’ları” başlığını taşıyan ikinci bölümde, dinsel metafizik yaklaşımları temel alan egemen ideolojinin “kader”, “takdir-i ilahi” vb. kavramlara hapsettiği “kaza” kavramı bir hesaplaşma düzleminde ele alınıyor. Bu konudaki “bilimsel” çalışmaların gerçekliği sorgulanırken, kaza kavramının ideolojik yanı tartışılıyor. “Bu sistem beni hasta ediyor, öldürüyor” başlıklı üçüncü bölümde kapitalizmin yok saydığı insan sağlığı konusu ele alınıyor. Kitabın dördüncü bölümü “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde bir kazanım olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği” başlığını taşıyor. Gürcanlı, reel sosyalizm döneminde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında daha iyi bir tablo söz konusuyken çözülüş sonrasında yaşanan kayıpların arttığını belirtiyor ve SSCB’deki uygulamaların çok daha kapsamlı olarak ele alınması gerektiğini vurguluyor. Kitabın “kuralsız çalışma yaşamı hasta eder, öldürür” başlığını taşıyan beşinci bölümünde esnek istihdamı, taşeronlaşmayı, daha doğru bir ifadeyle kuralsızlaşmayı dayatan kapitalizmin bu politikaları ve yarattığı sonuçlar tartışılıyor. “bir katliamın anatomisi ve bir soru: önlemek ödemekten ucuz mu?” başlıklı altıncı bölümde ise işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından temel önlemlerin alınmasıyla yaşanan ölümlerin önüne geçilebileceği, ancak sermayenin kar hırsının bunun önüne geçtiği konusu işleniyor “Çalışma yaşamı kursalsızlaşır, Türkiye ekonomisi inşaat sektörüne bağımlı hale gelirken” başlıklı yedinci bölümde, özellikle AKP döneminde kentsel rantlara odaklanan ve bir sermaye birikim aracı olarak giderek büyüyen inşaat sektörü insanlık dışı çalışma koşulları ve bunun sonucunda gerçekleşen ölüm ve yaralanmalar ekseninden ele alınıyor. “Herkes iş kazaları hakkında konuşabilir mi?” başlığını taşıyan son bölümde ise bu alanda söz söylemesi gereken kesimlerin sermayenin sözcüleri değil, emeğin temsilcileri olması gerektiğinin altı çiziliyor.
Dünya’da ve özellikle ülkemizde teknolojik gelişimine koşut bir biçimde iş kazaları ve meslek hastalıklarında önemli oranlarda artışlar söz konusu. Teknolojideki gelişmelerin insan emeğinin yerini alarak güvenlik ve sağlık risklerini azaltması gerekirken, bunun tersine yaşanan gelişmelerin nedenleri Gürcanlı’nın kitabında ortaya çıkarılıyor. Bu minvalde kitabın, Dünya’da olmasa da Türkiye’deki çalışmalar içerisinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunu bu kadar kapsamlı ve kavramsal bir çerçevede ele alan ilk kitaplardan biri olduğu söylenebilir. Yazarın da kitabın başında vurguladığı gibi, kitap, sınıfsal bir mücadele ve müdahale aracı olarak kollektif bir aklın ürünü olarak değerlendirilmiş. Bilimsel ve akademik titizliğinin yan ısıra, işçi sağlığı ve iş güvenliğine sınıf mücadelesi perspektifiyle bakan sendika, meslek örgütü, meclis, platform, siyasi parti vb. işçi sınıfı örgütleri için de rehber bir kitap olmuş Emre Gürcanlı’nın kitabı.
*Bu yazı 26 Şubat 2014 tarihinde SoL Kitap ekinde yayınlanmıştır.