Albatros dediğimiz yer geçmişte uluslararası kamp alanı olarak kullanılan, kentin içerisinde sayılı kalmış yeşil alanlardan biriydi. Önemli bir detay olmamakla birlikte bu sefer satışın CHP tarafından yapıldığını söylemek gerekiyor. Mesele kent üzerinden rant elde etmek olunca tüm öznelerin sosyal demokrasi sosundan arınıp nasıl AKP’lileştiğini görüyoruz. Böylelikle düzen siyaseti içerisinde çözüm arama seçeneği bir kez daha kendini açıkça sindiriyor.
Bugün mekân siyaseti ve kentsel mücadele denildiğinde ilk akla gelen isimlerden olan Lefebvre insani özgürleşmeye dönük mücadelenin, salt ekonomik ve sınıfsal değil, aynı zamanda mekânsal bir açılım gerektirdiğini ileri sürmüştür. Gezi Parkı deneyimi yaşamış bir toplum benzer nitelikteki kent siyasetine benzer desteği vermeyince bugün itibariyle elimizde bir kamusal alan daha eksilmiş oluyor.
Peki, bu noktada sormamız gereken soru, pek çok alanımız yok edilmişken ve “milli irade” buna “evet” demişken maç bitmiş sayılır mı?
Katıldığı bir radyo programında “Burayı İstanbul’un cazibe merkezi yapacağım. Vatandaş bizden hizmet istiyor. Burayı mezbelelikten kurtardım. Yeşil alan falan bahane. Burası değerli bir yer olmasa ben buraya otel yapar mıyım? Mesire yeri değerli yer olmaz, değerli yer otel yeri olur, ticaret yeri olur. Mesire yeri ticaret alanı yapılamayacak yerler olur. Büyükçekmece’den Çatalca’ya kadar mesire yeri çok oraya gitsinler.” şeklinde AKP’den de çok AKP jargonu kullanan bir adet belediye başkanı barındıran CHP’ye cevabı bilsek de soruyoruz:
Böyle bir şey olabilir mi?
Ve cevabımızı ekliyoruz: Hayır, henüz bitmedi!