17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nin 18. yılında, bir deprem ülkesi olan ve hem Ege bölgesinde yine depremlerle, geçtiğimiz ay İstanbul’da sel ile tekrar tekrar hatırladığımız Türkiye’de afetlere karşı son derece hazırlıksız olduğumuzu bir kez daha tespit ediyoruz. Resmi verilere göre 17.480 yurttaşımızın öldüğü, milyonlarcasının evsiz kaldığı deprem hafızalarımızda tazeliğini korurken afet önlemlerinin de ranta kurban edildiğini, yok edildiğini görüyoruz.
Afet; ne “fıtrat” gereği ne de “kader”dendir. Bu tanımlar, sorumluluktan kaçan yetkililerin gerici bir dilin yerleştiği ağızlarından çıkan sözlerdir. Kentlerimize dair alınan yanlış kararlar, denetimsiz inşaat faaliyetleri, plansız kentleşme, rant ve yağma odaklı betonlaşma, giderek azalan yeşil alanlar ve geçirimli yüzeyler (toprak vb), kısacası toplum yararı gözetilmeksizin yürütülen politikalar deprem, sel, heyelan gibi olaylarla can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Yine insanın sebep olduğu savaşlar, önlem alınmadığı, kar hırsı gözetildiği için gerçekleşen kazalar da (maden nükleer vb) afettir. Orman ve tarım arazilerimizin, kıyılarımızın, kamu arsa ve binalarımızın, meydanlarımızın ve parklarımızın göz göre göre ranta açıldığına tanık oluyoruz. Hızlıca saymak gerekirse;
– Özellikle 15 Temmuz sonrası askeri alanlar boşaltıldı, üzerlerine pazarlıklar dönmekte,
– Kabataş Martı Projesi tüm itirazlara rağmen koca bir beton kütlesi olarak boğaz kıyısına kondurulmakta, Yenikapı ve Maltepe dolgu alanları boğazın kıyı çizgisinde bir “apse” gibi görülmekte,
– Kamu arazi ve binalarının devrine en yakıcı örnek; Etiler Polis Okulu arazisi verilebilir. İstanbul’un belki de en risksiz alanı olarak değerlendirilen arazinin “Riskli Alan” statüsüne alınmasını ve bilirkişinin “bu devirde kamu yararı yoktur” itirazına rağmen 17 Aralık operasyonunda adı geçen Yasir El Kadı gibi isimlere devredilme çabasını gördük. Yine pek çok kamu arazi ve binasının Ensar Vakfı gibi vakıflara hibe edildiğini de biliyoruz.
– Meydanlarımızın, parklarımızın yok edilmesine karşı geçtiğimiz yıllarda pek çok defa beraber mücadele ettik. Gezi Parkı’nın AVM yapılmak istenmesine meslek odaları ve bilim insanlarının karşı çıkış sebeplerinden birisi de parkın, Taksim Bölgesi’ndeki afet sonrası toplanma alanı olmasıydı.
Tüm bunları sıraladıkça 20 milyon yurttaşın yaşadığı İstanbul’da olası ve bir depremin sonuçlarını ise tahmin etmek güç değil.
17 Ağustos depremi sonrasında 2001 yılında Acil Eylem Planı’nda İstanbul için yer alan 493 boş alan afet toplanma yeri olarak belirlenmişti. İleride yapılaşma olmaması için yasal düzenlemesi yapılmayan bu listedeki alanların sayısı giderek azaltıldı. 2009’da 280, 2010’da 240, 2016’da 77 alana kadar geriledi. [1] Artan nüfusa oranla yeni toplanma alanları yaratmak şöyle dursun, var olan alanlar rant hırsıyla işgale açık hale getirildi. Yapılaşmaya henüz açılmamış mevcut toplanma alanlarından olan Zeytinburnu sahili, Bakırköy sahili gibi alanlar depremde büyük risk barındıran dolgu alanlardır ve bunlar gibi kimi alanlar hatalı kararla toplanma alanı olarak belirlenmiştir. Yeni afet toplanma alanları yaratılmalı, bu alanlar kentin nefes alan yerleri haline getirilmeli, tüm bu alanlar yaygın biçimde halka duyurulmalıdır.
Şu anda İstanbul’da deprem sonrası toplanma alanlarında rezidanslar ve AVM’ler yükseliyor. Acil Eylem Planı’nda boş tutulacağı söylenen; ancak yapılaşmaya açılan alanlardan bazıları şöyle sıralanıyor: Ali Sami Yen (Şişli), Anthill (Şişli), Starcity Outlet Center (Bahçelievler), Zaman Gazetesi (Bahçelievler), Ağaoğlu MyCity (Bahçelievler), Meydan AVM (Bahçelievler), Sahilpark Veliefendi (Zeytinburnu), Onaltı Dokuz (Zeytinburnu), Ora AVM (Bayrampaşa), Forum İstanbul (Zeytinburnu), Kiptaş Ünalan Evleri (Üsküdar), Kiptaş Tuzla 2-3 Etap Konutları (Tuzla), DAP Royal Center (Maltepe), TOKİ Avrupa Konutları (GOP), Kemalpark evleri (Esenler), Çınar Olimpia Park Sitesi (Bağcılar), Ataköy Konakları (Bakırköy), Capacity AVM (Bakırköy), Selenium Plaza (Beşiktaş), Ortaköy Ermeni Vakfı Arazisi(Beşiktaş).
Halkımızın deprem korkusunu kullanarak çıkarılan ve büyük bir hızla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) tarafından yürütülen Afet Riski Altındaki Alanların Düzenlenmesi Hakkında Kanun (6306), kentlerimizdeki onlarca mahalleyi hiçbir bilimsel gerekçe göstermeden riskli alan ilan ederek talanı yasal yollarla yürüten bir araç haline gelmiştir. Kentlerimizi afete hazırladığı söylenen 2012 yılında çıkarılan Afet Yasası kenti afete hazırlamaktan çok bir şantiyeye çevirmekte.
– Afet yasası, barınma hakkını yok sayar, yıkıma direnirseniz elektriğiniz, suyunuz, doğal gazınız Afet Yasası’nın verdiği yetki ile kesilebilir.
– Mülk sahibinin haklarını yok sayar, komşularınıza sizin evinizi almalarını salık verir, onlar da almazsa devlet el koyar.
– İtiraz hakkınızı elinizden alır; çünkü Afet Yasası’na göre yürütme durdurulamaz.
– Her ölçekteki yerel yönetimleri yok sayar. Tüm bu süreçleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yürütür.
– Anlaşma yoluyla evinizi yıktırdıysanız vaad edilen kira yardımını belki alabilirsiniz. Kanun bunun gibi belirsizliklerle, belkilerle doludur.
– Kanunda kiracıların hakkını koruyacak hiçbir madde yoktur.
Özetle, Afet Yasası bizi korumaz; kendimizi Afet Yasası’ndan korumamız gerekir.
1999 depremlerinden bu yana Deprem Vergisi (Özel İşletişim Vergisi/ÖİV) adıyla toplanan 46-48 milyar dolarlık parayı duble yola harcayan AKP iktidarı, bunu 2011’deki Van Depremi sonrasında açıklamış ve duble yol “icraatını” seçim propagandasında çokça kullanmıştı. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yaptığı bir açıklamada toplanan ÖİV tutarının sağlık, duble yollar, demiryolları, havayolları ve eğitim için kullanıldığını söylemişti.
İmar artışlarıyla artırılan yerleşimlerin yoğunluğunun aksine, sosyal donatı alanlarının sayısı, sokakların, yolların genişliği artırılmamakta tersine azaltılmaktadır. Bu ihtiyaç afet yaşanmazken kentsel yaşamın kendisinden var olmakta; afet anında ve sonrasındaki 72 saatte de özellikle toplanma alanlarına erişim/tahliyeler için hayati önem taşımaktadır.
Komşularınızla beraber toplanma alanını talep etmelisiniz!
Komşularınızla beraber afete hazırlık eğitimleri talep etmelisiniz!
Komşularınızı tanımak ve afet anında birbirinize ihtiyacınız olacağını bilmelisiniz.
Bizleri bekleyen afetlerin yıkımının bir parçası olmayalım, olmamak için tek başımıza değil; bir arada olalım.
Dayanışmanın “hayat” katacağını bilelim!
2001 yılından itibaren yok olan afet toplanma alanlarından bazılarının hava fotoğrafları: