1935 tarihli Moskova Planı.
Bu yazı Yön Dergisi’nin 8. sayısında (Ekim 2017) yayımlanmıştır.
Sovyet dönemi kentleri ve kent planlama anlayışını incelemeden önce kapitalist kentleri anlamamız gerekmektedir. Kent mekânı bugünün kapitalizminin genel işleyişini, olası yönelimlerini ve yarattığı toplum ve insan profilini anlamada artık çok iyi bir başlangıç noktası olarak ele alınabilir. “Kentlerin” kapitalist üretim tarzının hem işleyiş süreci hem de toplumsal sonuçları ile somutladığı yerler olması yeni bir olgu değil kapitalizm tarihine içkin bir yapısal zorunluluktur.[1]
Feodal toplumlardan kapitalizme geçişe kadar olan süreçte kentleri sınıflar arası farklar şekillendirmiştir. Kapitalizmle birlikte gelen tüketim anlayışıyla insanlık yerleşik düzene geçtiğinden bu yana sürmekte olan mimarlık ve kent planlaması pazar alanı yaratma odaklı, kent mekânın meta olarak benimsendiği, ihtiyaç fazlası konut anlayışıyla ve kent-kır çelişkileriyle oluşmuştur. Feodalizmde ve kapitalizmin ilk aşamalarında kente artı-ürünü ve ürettiği üretim aracını taşımak zorunda olan köylü, işçileşerek kır hayatından kopmuş ve kentlerde aşırı yığılmalar olmaya başlamıştır.
Marx işçi sınıfının bilinç oluşumunda kente özel bir önem vermiştir. Mekân, sınıfın oluşumu ve yeniden oluşumu açısından da özel öneme sahiptir. İşçi sınıfının ortaya çıkışı ve toplumsal ağırlığını hissettirmesi, yerleşim olarak en başta kentleri gündeme getiren bir olgudur.[2] Engels İngiliz işçi sınıfının durumunu anlatırken işçi sınıfının hem fabrikada hem de kent mekânında sefalet ve sömürüyle karşılaştığını söylemektedir:
“İnsan, bireyin böyle yalıtılmasının, kendi dar çıkarları peşinde koşar duruma getirilmesinin her yerde toplumumuzun temel ilkesi olduğunu ne kadar bilirse bilsin, bu durum başka hiçbir yerde kentte olduğu kadar yalın ve utanç verici biçimde belirginleşemez. İnsanlığın, her biri ayrı ayrı ilkelere sahip monadlar, bir atomlar dünyası oluşturacak biçimde çözülmesi, burada (büyük kentte) en uç noktasına ulaşır.”[3]
Kapitalizmden sosyalist kent planlamasına geçiş sırasında amaçlanan yeni bir sistemin devamlılığının sağlanması ve yeni insan yaratım sürecine katkıdır. Sovyet kent planlaması diye bir şeyden bahsedebilir miyiz sorusu literatürde tartışmalara neden olmaktadır. Bu yazı kapsamında Sovyet dönemi kent planlamasının özellikleri incelerek bu soruya cevap verilmek istenmiştir.
Modernleşme, kentleşme, sanayileşme
Sosyalist kent insanlığın tarih içerisinde yarattığı kent anlayışından ve bilgi birikiminden faydalanmıştır fakat bu durumu “sosyalist kentle kapitalist kent aynı şeydir” şeklinde yorumlamak doğru olmayacaktır. Sosyalizm aynı zamanda bir modernleşme, kentleşme ve sanayileşme projesidir. Sosyalizmin ortaya çıktığı Çarlık Rusya’sı, Çin gibi tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş yapamamış ülkelerde sosyalizmin modernleşme amacını gütmüş olması kapitalist modernizmle bir tutulamaz.[4] Sovyet kent planlamasının ilkeleri 1917-1920 yıllarında Sovyet hükümetinin toprak, aile mülkiyeti ve sanayinin devletleştirilmesine ilişkin aldığı kararlara dayanmaktadır. Sosyalist kent planlaması sosyalizm perspektifinden, özellikle eşitlik ilkesinden yola çıkmaktadır. Yeni sosyalist düzen için sınıfsız, sömürüsüz bir kent yaratmak düşüncesi hakimdir.[5]
Mekânsal eşitlik, üretim odaklı kentsel gelişme, kadının üretime ve kent hayatına katılımı, toplumsal bütünleşmeyi sağlamak için yeni kentsel kullanımlar, yeni aile yaşamına yönelik konut anlayışı, üretim sağlanırken doğaya karşı duyarlı yaklaşım sosyalist kent deneyimleri hakkında Marksist tartışmalardan süzülen teorilerin mekânsallaşmasıdır.[6] Sosyalist tarz şehirciliğin en belirgin özelliklerinden birisi şehirlerde ev ve arsaların kamuya ait olmasıdır. Halbuki kapitalist ülkelerde arazi ve konutlar özel mülktür ve buralarda konut ve arazi fiyatlarını belirleyen serbest piyasa koşullarıdır.
Gelire veya zenginleşmeye bağlı olarak şekillenmeyen sosyalist kent planlamasında kentin mekansal niteliğini belirleyen devlet otoritesi, mekansallaşmayı konut ve iş alanlarını beraber işleyerek kent merkezini siyasal, kültürel ve sosyal bir alan olarak tanımlamıştır.
Kent formu ve komşuluk birimleri
İkinci Beş Yıllık Plan’ın (1928-1937) başından bu yana Sovyet kent planlamasının ana iki yönelimi, kent formu ya da kentin tüm yapısı ve tek tek komşuluk birimlerinin örgütlenmesi olmuştur. Sovyet kentlerinin yapısı, çok-katlı binalarıyla merkezin egemen olması ve merkezden uzaklaştıkça arazi kullanım yoğunluğunun azalmasıdır.
Sovyetler Birliği’ndeki kent planlamasının ana amacı, apartman konutların mikro-kesimler (mikrorayony) biçiminde örgütlenmesidir. Dört yanı ana araç yolu ile çevrili kentsel alanlara “mikrorayon” adı verilmektedir. Konut blokları, yeşil alan, çocuk bahçesi, okul, araba parkı, iç araç yolu, yaya yolu ve ticaret yapısını içermektedir. Bunlar, yerel olarak gereksinilen hizmetler etrafında toplanmış komşuluk birimleridir. Komşuluk birimi, geniş toplu taşıma ve arazi kullanım farklılıkları sosyalist ilkelerce belirlenmiştir.
Şehir planlamacılığında önemli bir temel oluşturan adımlardan biri de 1958 senesinde yürürlüğe giren “Şehir Planlama ve Geliştirme Kuralları ve Normları”dır. Bu kararnameyle birlikte artık şehirler, yaşama alanları, sanayi bölgesi, trafik ve belediye hizmetleri gibi farklı işlevsel birimlere ayrılmıştır. Bu birimlerin her biri diğerlerinden yeşil alanlarla ayrılmış, “Mikrorayon” adı verilen birimler, toplu konut projelerinin temel mekânsal birimini oluşturmaya başlamıştır. 10.000 ila 15.000’lik nüfusların kullanımına açıktır, sonra pek çok mikrorayon birleşerek, kendi dükkânları, klinikleri, kültürel merkezleri olan bir konut bölgesi oluşturmaktadır.
Sosyalist kent şüphesiz ki kapitalist kentin ve kapitalist sistemin kendisini var etmek için yarattığı ve kullandığı çelişkileri reddetmelidir.[7] Hanoi’den doğu Berlin’e dönemin kentlerinin Sovyet planlamasından etkilendiğini söylemek mümkündür. Le Corbusier bu dönemin Moskova’sını mimarlık ve planlama alanında bir fikir fabrikası olarak tanımlamaktadır.[8]
Sovyet kentleşmesinde temel özellikler
SSCB kentlerin özelliklerine değinirsek:
Sovyet kentsel genel planı kentin gelişiminin 30 yıla kadar sürecek bir fiziki plan belgesidir.
Bir yerde önce halkın konut ihtiyacı karşılanmaktadır, evlerin iş yerlerine yakın olmasına önem verilmektedir.
“Kır-kent” ve “büyük kent-küçük kent” çelişkileri sosyalist kentin aşmaya çalıştığı problemlerin başında gelmektedir. Sosyalist kent, kırsal olanaksızlıklar ve kır insanın sömürülmesine karşı kırı kentleştirme (burada bahsedilen kentleşme kapitalist kentleşme olarak düşünülmemelidir, kırsal kooperatifler, üretim odaklarıyla birlikte gelişen yerleşimlerdir) ve büyük kentlerde yaşanan yığılmaya karşı küçük kentleri kalkındırma ve üretim odaklarıyla yeni kentler kurma gibi çözüm yollarını izlemektedir.[9]
Kapitalist sistemde kent merkezleri merkezî iş alanı olarak işlevlendirilirken, Sovyet kentlerinde merkezler yönetsel, kültürel, eğlenme ve dinlenmeye yönelik kamusal alanlar olarak tasarlanmıştır.
Otomobil odaklı bir kent yerine toplu taşımaya ağırlık verilmiştir. Demiryollarıyla, metro hatlarıyla, kara yoluyla bütünlüklü bir şekilde sarmalanmış planlı bir ulaşım ağı vardır. Sovyetler’deki kent planlaması, verimlilik üzerine kurulup kapitalist batı devletlerinin aksine hızlı, verimli bir kitle ulaşımı, çok düşük sokak suçları, az miktarda ekolojik tahribat, hemen hemen ücretsiz sağlık hizmetleri öngörmüştür.
Kadınların iş yaşamına katılabilmesinin sağlanması, kadın-erkek eşitliğinin kurulması hedefine uygun yaşam alanları yaratılması, ortak çamaşırhaneler, yemekhaneler, çocuk bakım evleri kurgulanmıştır. Eğitim ve sağlık hizmetleri hemen hemen ücretsiz şekilde karşılanmıştır.
Konutlar merkezi sistemle ısınmaktadır. Böylece bütün bu hizmetlerin hepsi mahalle çapında bir merkezden kontrol edilmektedir. Bunun bir örneği Ankara’da da etkisini göstermiştir. Ankara’da yaklaşık olarak 20-30 bin kişinin yaşadığı Yüzüncü Yıl İşçi Sitesi ilk kurulduğunda merkezi bir kalorifer şebekesi ile ısınmaktaydı.
Sağlık hizmeti veren binaların yeşil alanların yakınına inşa edilmesi, çocukların ve yaşlıların kullanacağı bakım evlerinin ise yüksek yoğunluklu yollardan uzakta tutulması gerektiği belirtilmiştir.
Sosyalist kent bütüncül olarak planlanır ve mekânsal planlama ekonomik ve sosyal planlamayla paralel yürütülür. Bu hususta yetkili mercî devlettir, sovyetler ve halk meclisleri aracılığıyla halk sürece müdahil olur. Bu şekilde gerçek bir planlama deneyiminden söz edebiliriz, ki buna aktif planlama denir.[10]
Sosyalist kentte plancı ve mimar özgürdür, teknik bilgilerinin gerektirdiği şekilde hareket ederler, piyasa mekanizması içinde hareket etme kaygıları yoktur. Gutnov ve diğerleri bir mimarın ancak sosyalist dünyada mimar olabileceğini söylerler. (Gutnov ve diğerleri, 1968).[11]
Sovyet plancıları şehrin nüfusunu da sınırlandırmaya çalışmışlardır. Uydu kentler kurularak şehirlerde artan nüfus buralara yerleştirilmiştir. Hakim rüzgar yönü ve kentin kıyısında kurulu bulunduğu akarsuyun akış yönü dikkate alınmakta, sanayi bölgelerinin zararlı atıklarının rüzgar ve su ile yaşama bölgesine ulaşmadan kentten uzaklaşması sağlanmaktadır.
Banliyö bölgeleri kimi Sovyet plancıları için kentin oksijen çadırı, kentliler için eğlenme ve dinlenme merkezi olarak tasarlanmıştır. Kapitalist sistemde sanayi işçilerinin doğayla bağının koparılmasına karşın, Sovyet kentlerinde konutlar yeterli açık alan kalacak şekilde inşa edilmektedir.
Bir rehber olarak Sovyet kentleri
Geçmiş ve günümüzdeki kapitalist kent deneyimlerine baktığımızda dönemin Sovyet kentlerinin bazı yönleri ile kapitalist kentlere benzerlik gösterse dahi, ekonomik ve toplumsal sistemin farklılığından ötürü farklı bir Sovyet kent planlama sistemi olduğunu görmek mümkündür.
Sovyetler deneyimine baktığımızda tam olarak eksiksiz bir sosyalist kent deneyimlerinden bahsedemesek de, günümüzde kapitalist kentleri eleştirmek ve yaşamak istediğimiz kentlerin nasıl olması gerektiği konusunda bize rehber niteliğinde olduğunu gerçeğiyle karşılaşmaktayız.
SSCB kent deneyimleri elbette ki sosyalist kentler için son nokta değil, gelişmesi gereken başlangıç noktasıdır. Yeni bir sosyalist dünyada geçmişin kazanımlarını unutmayarak yeni insanı yaratan kentleri hep beraber inşa edeceğiz.
En güzel sosyalist kent henüz yaşamadığımızdır…
[*] Şehir Yüksek Plancısı, Toplumcu Meclis Üyesi
[1] Cenk Saraçoğlu: “Ölçeği Ayarlamak: Ülke, Kent ve Siyaset”, Gelenek No: 124, 2014.
[2] Metin Çulhaoğlu: “Sınıf Oluşumu ve Büyük Kent Mekanı: Güncel Durum ve Olasılıklar”, Gelenek No: 80, 2004.
[3] Friedrich Engels: “The Condition of the Working Class in England”, Marx-Engels, Collected Works, 1977, c. 4, s.329.
[4] N.A. Miliutin: “Sotsgorod: The Problem of Building Socialist Cities”, The MIT Press, Massachusetts, 1974.
[5] J. Fisher: “Planning the City of Socialist Man”, Journal of the American Institute of Planning, v.28, 1962.
[6] P. Susman: “Spatial Equality in Cuba”, International Journal of Urban and Regional Research, 1987.
[7] J. Fisher: a.g.e.
[8] A. French: “Plans, Pragmatism & People: The Legacy of Soviet Planning for Today’s Cities”, University of Pittsburgh Press: Pittsburgh, 1995.
[9] E. Sevim: “Sosyalist Kenti Yeniden Düşlemek: 1917-1932 Sovyet Kentleşmesinde Mılıutın’in Lineer Kent Örneği”, ŞPO Kologyum, 2014.
[10] J. Fisher: a.g.e.
[11] A. Gutnov ve diğerleri: “The Ideal Communist City”, George Braziller: New York, 1968.